Giriş Kayıt

ÜYE GİRİŞ

Kullanıcı Adı *
Şifre *
Beni hatırla

Bir hesap oluşturun

Yıldız (*) işaretli alanlar gerekli.
İsim *
Kullanıcı Adı *
Şifre *
Şifre doğrulayın *
E-posta *
E-posta doğrulayın *
Captcha *

SEMİNERLERİMLE KATILIMCILARA NELER VEREBİLİRİM?

 

Yıllarca beni şekillendiren yöneticiliğin ilgilendiğim alanlarında önce kitaplarımı yayınladım, sonra da orta ve üst düzey yöneticiler için seminerler vermeye başladım. Oturup düşündüm, yöneticilerin kıymetli vakitlerini alırken, onlara bir şeyler verebilir miyim? diye.

 

Hayatımı yansıtan “Neden Seminerler Veriyorum?” adlı bir yazı hazırladım. Yorumlarını almak için, beni  tanıyan kişilere * ve daha yöneticiliğin başında olan en sert eleştirmenime ** bu yazıyı yolladım. Hepsi de yorumlarda bulundular.

 

Bazıları bu haliyle beğendi, bazıları ise ufak tenkitlerde bulundular. Ama hiçbiri,’ yöneticilere anlatacak neyin var, ne yaptın, ne yaşadın ki bunları katılımcılarla paylaşmak istiyorsun?’, demedi.

 

Yazım hakkında yorumlarını istediğim tüm tanıdıklarım, alanlarında çok başarılı olmuş yöneticiler ve şirket  sahipleri. Onlar böyle diyorlarsa, seminerlerime katılacak yöneticilere verecek epey bir bilgim ve tecrübem var demektir.

 

Eğer şu anda “Neden Seminerler Veriyorum?” adlı uzun yazıma ayıracak vaktiniz yoksa, beni çok iyi tanıyan kişilere güvenin! Seminerlerimden farklı bir kişi olarak çıkacaksınız. Bunun size de, şirketinize de faydası olur.

 

Tenkitlere gelince. Bazıları yazıyı uzun buldu. “Yazın bu kadar uzun olursa, vurucu olmaz”, dediler. Haklılar. İletikom sitesinde yer alacak bir yazının kısa olması gerekir. Bir iki cümle çıkarabildim. Sonra her çıkardığım cümlenin bütünlüğü bozduğunu, mesajımı eksik bıraktığını görünce, yazımı kısaltmaktan vaz geçtim.

 

Bir arkadaşım yorumunda  “evinin ve çocuklarının başarısının arkasında, iyi bir eşe sahip olman yatıyor”, dedi. Gerçekten de aile huzuru başarıda büyük bir etken.  Ama bu biraz da şans. Zaten başka bir arkadaşım da yazımdaki “hayatta iş yapmanın dört boyutu var: Bilgi, para, zaman ve insan” yorumumu tenkit edip, ‘şans ve kısmeti de eklemek iyi olur’ dedi. Ben de Gazneli Sultan Mahmut gibi, ‘sefer bizden, zafer Allah’tan diyorum.’

 

Bir arkadaşım, “Böyle bir yazının yeterli olmadığını, verdiğim her bir semineri gerekçelendirmem gerektiğini” söyledi. Çok iyi gerekçelendirilmiş bir semineri veren kişi bilgisiyle, tecrübesiyle anlattıklarını yaşamamışsa, bu seminere can veremez. İyi hazırlanmış bile olsa, bu semineri katılımcılara mal edemez, katamaz. Seminer havada kalır. Bu nedenle semineri veren kişinin tecrübesi, şahsiyeti ve vizyonu, seminerin içeriğinden ve konseptinden daha önemlidir.

 

“Kendini ön plana çıkartarak anlatman, bazı negatif etkiler yaratır” diyen ve her zaman tüm başarılarına rağmen mütevazı davranan arkadaşıma da ‘mütevazı olma, sonra gerçek sanarlar’ diye yanıt veriyor ve beni tanıyanların şahadetlerine rağmen ekteki yazımı okumanızı tavsiye ediyorum.

 

*Dr. Ayhan Artar: AA Kurumsal Gelişim Hizmetleri A.Ş. Kurucu İş Ortağı, Coşkun Çoroğlu: CRG Group Yönetim Kurulu Başkanı, Halit Güven: SİM Sistem Bilişim Yönetim Kurulu Başkanı, Reha Kora: ALKİM Yönetim Kurulu Başkanı, Melih Mekik: İnter A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı, Tayfun Türkalp: İletikom Ltd. Yönetici Ortak, Oktay Bora Yağız: DynaChange Management Consultants, Inc.  CEO

 

** Doruk Baykal: Exponent Engineering and Scientific Consulting/   daha detay için devamını okuyabilirsiniz

 

Neden Seminerler Veriyorum?

Kendime eğlence aradığım için mi seminerler veriyorum, yoksa katılımcılara verecek bilgi ve tecrübem var mı? Onları harekete geçirebilir miyim? Katılımcılara ve şirketlerine faydalı olabilir miyim? İsterseniz size hayat hikayemi  anlatayım da buna siz karar verin?

O zamanlar Türkiye’nin en zengin işadamı Nuri Demirağ’ın torunu olarak, beş yaşından itibaren kendimi bir miras mücadelesi içinde buldum. ‘Halktan aldığımı halka dağıtacağım’ anlayışında olan dedemin sekiz çocuğunun, kalan varlıkların istimlak edilmeleri, bağışlanmaları ve paylaşılmaya çalışmaları ile ilgili etkinlikleri, çocukluğumu şekillendirdi

İnsanların çok farklı yüzlerini ve davranışlarını öğrendim. Herhalde psikoloji tahsili yapsaydım, insan hakkında bu kadar çok bilgi ve tecrübe edinemezdim.  Sürekli dinamizmini koruyan bu miras mücadelesinden  uzaklaşabilmek için, okumakta olduğum Alman Lisesi’ni ikincilikle bitirerek  DAAD bursuyla Almanya’ya yüksek tahsile gittim. Ailede hemen hemen tüm erkekler mühendis oldukları için, ben de Almanya’da Aachen Teknik Üniversitesi’ni Elektrik Yüksek Mühendisi olarak bitirdim.

Diplomamı aldıktan sonra, Almanya’da Kültür Bakanlığına bağlı yeni kurulan bir eğitim programının yöneticisi olarak iş hayatına atıldım. Sözleşmeli olarak çalışmama rağmen, memurluğun ve bu anlayışın girdi çıktılarını tanıdım ve kendime ayıracak bol vaktim oldu.

Hayatta iş yapmanın dört boyutu var: Bilgi, para, zaman ve insan. İnsanı zaten daha önce yeterince tanımıştım. Bu işte çalıştığım iki yıl boyunca dışarıdan işletme derslerini takip edip, işlerin para boyutunu öğrenmeye çalıştım.

İşimden zevk almama, herkesin de benden memnun olmalarına rağmen, Türkiye’ye dönmemin doğru olacağını düşündüm ve döndüm. Çünkü bu kolay iş, beni  istediğim yöne götürmüyordu.

Fuat Soylu adlı bir inşaat şirketinde Teknik Müdür olarak çalışmaya başladım. Bu inşaat şirketi de nereden çıktı? diye soracaksınız. Amcam bu şirketin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısıydı. Türkiye’ye döneceksen hemen bizim şirkette çalışabilirsin, demişti. İş hayatımızı eğitimimiz ve yeteneklerimiz kadar, insan ilişkilerimiz ve akrabalarımız da yönlendiriyor.

Orta Doğu’da şantiyeleri olan bu şirket, bir aile şirketiydi. İstanbul’da yaşamama rağmen belli sürelerde Irak’a gidip geliyor, projelerin takibinde ve koordinasyonda faydalı oluyordum. Hem proje yönetimine ısındım, hem de farklı bir dünyadaki iş hayatını tanıdım. Bir sene sonra amcam bu şirketten ayrılınca, benim de bu işi bırakmamı söyledi. Bu arada Türkiye’ye alışmıştım artık.

Telekomünikasyon alanında faaliyet gösteren Netaş şirketinde satış mühendisi olarak çalışmaya başladım. Bundan önceki iki işimde de yönetici olarak çalışmışken, bu şirket yetkililerinin, dışarıdan yönetici almayıp, içeriden yönetici yetiştirdiklerini söylemelerine rağmen, işi kabul ettim. Çünkü bağlı olduğum Satış Direktörü, o sıralar bende olmayan kıvraklığa ve esnekliğe sahipti ve iyi bir satıcıydı. Bu yöneticiden iki nokta arasındaki en kısa mesafenin her zaman bir doğru olmadığını öğrendim.

O zamanlar daha Netaş’ın gündemine gelmemiş olan Pazarlama kanalından ilerleyerek, kısa zamanda Pazarlama ve Satış Direktörü oldum. Netaş profesyonellerce yönetilen, yabancı ortaklı bir şirket idi. Böyle şirketlerde değişime ayak uydurabilmek, önemli kararlar alabilmek çok zor ve yavaş oluyor. Karar alındığı zaman şartlar değişmiş, ayrıca kararı uygulayacak kişinin enerjisi de çok azalmış oluyor.

Şirkette Batılı birçok yöneticiyle ilişkim oldu. Bizim onlardan hiç de aşağı kalır bir yanımız olmadığını gördüm.

Profesyonellerce yönetilen, oturmuş bir şirkette yönetim piramidinin en üstüne gelmeniz zaman alıyor.  Kırk yaşına gelmeden kendi işimi yapmak için, yedi yıl çalıştıktan sonra Netaş’tan ayrıldım.

Piyasada bilinen bir şirketle ortak, Japon telekomünikasyon ürünlerini Türkiye’de pazarlamak için harekete geçtim. Körfez Harbi çıkınca 1991’de Japon firması Türkiye Pazarı’ndan soğudu. Japonlarla kısa vadeli, küçük çaplı iş yapılamayacağını, bir sene kaybettikten sonra öğrenmiş oldum. Ama yılmadım.

Cihangir’de bir işhanı inşa etmek üzere müteahhitliğe soyundum. İnşaatı kısa zamanda, başarıyla bitirdim. Bu sefer 1993’te Gayrimenkul Krizi çıktı, kiracı bulmakta zorluklar yaşadım, sıkıntı çektim.

Kiracı adayı beklerken ‘Marketing  Audit Seminar’ adını verdiğim, müşteriye göre tasarlanabilecek  bir ‘Pazarlama Eğitim Programı’ hazırladım. İlk müşteri adayım Şahinler Holding idi. Holdingin büyük ortağı, benim sana büyük projeler için ihtiyacım var, deyince önemli bir kararla karşı karşıya kaldım.

Girişimciliğe devam mı edecektim, yoksa yöneticiliğe geri mi dönecektim? Piyasa değeri olan yöneticilerin,  girişimcilik denemeleri bir engelle karşılaşınca, girişimcilikte devam edebilmeleri, beklemeleri, dayanmaları zor oluyor. İnsanın kendi işini yapabilmesi  biraz da nasip meselesi.

Girişimcilik serüvenim sayesinde girişimciliğin, sadece kişinin kendi işini yapması olmadığını, yöneticilikte bile söyleneni değil, yapılması gerekenin halledilmesi olduğunu fark etmiş oldum. Çünkü ben yöneticiyken de çalıştığım şirketi kendi şirketim olarak görmüş, çoğu kimsenin hayret etmesine rağmen, aşırı bir gayret sarf etmiştim. Ne kadar ekmek o kadar köfte diye düşünmüş olsaydım, kendime saygımı kaybederdim. Bu bazıları için doğru olmayabilir, fakat benim yapım bu. Neticede kişinin yapısı kariyerine de yön veriyor.

Yeni Projeler Koordinatörü olarak Şahinler Holding’de çalışmaya başladım. On üç MW’lik bir elektrik santralı kurdum. Şahinler Holding’in sadece Almanya pazarına bağlı olmasının yanlış olduğunu ortaya koydum, bir süre sonra, Enerji Grup Başkanlığının yanı sıra, Amerika Grup Başkanı oldum, New York’ta iki tekstil pazarlama şirketi, İstanbul’da  da iki konfeksiyon fabrikası yönettim.

Aile Şirketlerinde haklı olduğunuzu ortaya koyduğunuzda, piyasadaki gelişmelerden faydalanmak, patronları ikna etmek çok kolay olmasa da, çok çabuk gerçekleşebiliyor. Aile şirketlerinin kurallarını bilip, dengeleri gözetebilirseniz, büyük sorunlar çıkmıyor.

Yakından tanımadığım Holding şirketlerine Yönetim Kurulu Üyesi, Başkanı yapıldım. Büyük riskinden dolayı, istemiyorum demem, Holding’e güvenmiyorum demeye gelirdi. Bir süre sonra bu riskin baskısından yedi sene çalıştığım bu Holding’den ayrıldım.

Bu arada ilk kitabım olan “Yöneticiler İçin Yeni Bir Bakış: Mustafa Kemal  Atatürk’ün Liderlik Sırları” adlı kitabımı hazırlamıştım. Kitap yayınlanınca çok başarılı oldu (Bir hafta önce 23. baskısı yapıldı, 60 000 adet satıldı). Hemen arkasından “Günü Kurtarma Sanatı: II. Abdülhamid’in Yöneticilik Sırları”nı (4. baskı) ve “İş Hayatında Kimsenin Anlatmadıkları”(4.Baskı) adlı resimli romanı yazdım.

Kitaplarımın tanıtımı sırasında Sönmez Metal adlı bir aile şirketi benimle ilgilendi. Genel Koordinatör olarak bu şirkette çalışmaya başladım.

Aile şirketlerinde çoğu zaman sorunlar bilinir, fakat bu sorunları çözmek yeni sorunlar yaratır. Bu nedenle bazen aile şirketlerinde problemlerle birlikte yaşamak daha kolaydır. Fakat sonra fatura yüksek olur. Hele piyasa şartları ile boğuşan bir şirkette, aile sorunlarını çözmek çok zordur. Faydam olamayacağını anlayınca bu şirketten ayrıldım

O zamana kadar dedemin Nuri Demirağ Müessesesi’nin, Fuat  Soylu’nun, Şahinler Holding’in ve Sönmez Metal’in bana kazandırdığı tecrübeleri “Mektuplarla Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma”(2. baskı) adı altında kitaplaştırdım.

Yeditepe Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak çalışmaya başladım, ‘Girişimcilik’ dersi verdim şimdiye kadar. Bu arada yöneticilikle ilgili on bir kitabım yayınlandı. Gençlerle birlikte olmak bana zevk verdi. Fakat anlattığım şeylerin onlara hemen faydalı olup olmadığını göremiyordum. Çünkü onların bu bilgileri, tecrübeleri kısa vadede uygulama imkanları yoktu.

Önceleri KalDer, Peryön gibi kuruluşlara, Boğaziçi, Orta Doğu Teknik, Galatasaray gibi birçok üniversitelere seminerler vermiştim. Netaş, Hugo Boss gibi şirketlerden de talepler gelince  hem hayatımın hızını artırıp renklendirmek, hem de katılımcıların hayata bakış açılarını genişletmek için, kısa bir süre önce İletikom adlı eğitim şirketinin organizasyonunda şirket yöneticileri için seminerler vermeye başladım.

Profesyoneller  tarafından yönetilen şirketlerde, benden daha tecrübeliler var mıdır? Muhakkak vardır. Benden daha fazla kişiyi yönetenler de vardır. Aile Şirketlerinde benden daha uzun çalışanlar var mıdır? Muhakkak vardır. Girişimcilik tecrübesi benimkinden daha zengin olanlar da vardır. İş hayatının teorisini daha fazla kitap yazarak yansıtan var mıdır? Zannetmiyorum, fakat belki vardır. Ama tüm bu alanların toplamında benden daha tecrübelisi var mıdır? Hiç zannetmiyorum. Seminerlerimde de bu farklılığımın avantajını yansıtıyor, iş hayatının her alanındaki tecrübelerimi katılşımcılarla paylaşıyorum.

1 000 yıllık Yönetim Geleneğimizin ürünüyüm. Batı Dünyasının ilk yönetim kitabı olan Prens adlı kitabı yazan Machiavelli’den hemen hemen 500 yıl önce Kutadgu Bilig adlı yönetim kitabını hazırlayan Yusuf Has Hacib’in ardılı olmaya çalışıyorum.

“Siz Lider misiniz?” ve “Sunumdan Hoşlanacaksınız!”  adlı seminerlerimle başlıyorum. “Bir Strateji Serüveni”,  “Muhteşem Süleyman’ın Yöneticilik Sırları”, “ Tarih Size Hız Versin!” ve “Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma” adlı seminerle devam edeceğim.

Bilgi ve tecrübelerimi paylaşmak ister misiniz?

Pin it